90’larda bir rap fırtınasıyla Türkiye’ye geldiler ve Türkçe rap'in öncüsü oldular. Şarkıları 7’den 70’e herkesin dilinde olan Cartel grubu artık neden yok, grup üyeleri ne yapıyor ve o günkü rap bugüne geldiğinde neye dönüştü? Cartel grubunun üyesi Erci E. NtvRadyo’daki Albüm programında Zeynepgül Alp’e anlattı.
Bir Cartel fırtınasıyla 90’lı yılların tam ortasına büyük bir hızla girdiniz ve o çıkışla birlikte şarkılarınız da 7’den 70’e dillere dolandı. Hatta 90’lar çocukları şarkılarınızı ezbere söylüyordu. Sonrasında çalışmalarınız devam etti ama artık Cartel olarak bir arada değilsiniz. Erci E. olarak devam ediyorsunuz. Cartel artık neden bir arada değil? Cartel 94 yılında aslında bir araya geldi. Hadi gelin grup olalım fikriyle bir araya gelmedi. Aynı fikirle, aynı tarzda müzikle uğraşan, çeşitli şehirlerde yaşayan gruplar gibiydi. Ben Berlin’deydim. Cinai Şebeke Kiel şehrindeydi, Almanya’nın Sinop’u diyorum ben hep, kuzeyinde ve Nürnberg güneyde, oradan da Karakan geldi. Biz birbirimizi tesadüfen bulduk diyebiliriz yani. Baktık, ben ilktim zannederken, Karakan da yapıyormuş Türkçe rap müzik. Yeniydi ama, ilk adımlarıydı. Menajerimiz tek tek çıkaracağımıza birleşme fikriyle çıkalım dedi. Cartel ismi de oradan geliyor. Albümde her grubun da ismi yazıyordu zaten tek tek. Cartel’in bu kadar büyük bir başarı yakalayacağını hesaplayamamıştık. Hiç kimse bilemezdi, mümkün değil. Çünkü böyle bir müzik tarzı bile yoktu. O da tuttu, bu da tutar diyebileceğimiz bir şey değildi. Hedefimiz de öyle değildi. Amacımız star olalım, çok satalım olsaydı, rap yapmazdık. Çünkü öyle bir müzik tarzı değildi o yıllarda. Böylelikle bir kült halini aldığı için, biz iki sene Cartel’le konserler, turneler, Avrupa turnesi, Türkiye turnesi, koşturduk ve sonrasında bütün gruplar kendi şehrine geri döndü ve "Ya aslında biz ne yaşadık orada" diye kendisini sorguladı, hazmetmeye çalıştı. Böylelikle bizim kopmamız da biraz doğal oldu. Önceden de geçmişi olmayan bir gruba büyük başarı gelince yük de oldu bir nevi. Yıllar geçti, dönüp baktığımda sanki böyle olacağı varmış gibi geliyor şimdi de. Avrupa’da yaşayan Türk gençlerinin sesi olduk. Türkiye’de bir gurur konusu olduk. Bir birleştirici faktörü var bu grubun. 28-29 yıl sonra, hatta 30 yıldan bahsedeceğiz neredeyse olumlu bir his bıraktı. Bugün de karşılaştığım insanlar büyük bir mutlulukla anlatıyor o günleri. Böyle bir şey kaldıysa ne mutlu bize.
Şarkı piyasaya çıktı, siz bahsettiniz bu kadar beklemiyorduk diye, ama çok ciddi bir popülerlik elde ettiniz. Programlar, stadyumlarda konserler, danslar değişikti, o hızlı sözler insanlara değişik geliyordu, sokağa çıktığınızda nasıl tepki alıyordunuz? O zaman tabii starlık açısından bildiğimiz resimler karşımıza çıktı. Rahat gezemiyorduk, hele bir arada net tanınıyorduk. Biz de sadece durumun şaşkınlığıyla bunu en iyi şekilde yaşamaya çalıştık. Genç bir insanın biraz abartıp kendini fazla bir şey zannetmesi de mümkün ama grup olmamız bizi korudu. Türkiye’nin bütün şehirlerine gittik. Dışarıda bilet yok diye konser alanına giremeyen 3000 insanın beklediği zamanlardı. Çok güzel şeyler yaşadık o dönem. Ama bunun devamı getirmek de kolay değildi, yaşananlar bizi de aştı aslında. Hala böyle bir grubun bir parçası olduğum için çok şükrediyorum. Bu parayla satın alınamayacak bir hediye gibi. İnönü stadında konser verdi. O yıllar çok normal karşılanacak bir şey değildi bu. Cartel çıkmamış olsaydı ve ben Cartel demo kasetiyle Unkapanı’nda o yıllar şirketleri gezseydim yüzde 95’i “Bu ne ya kimse dinlemez bunu” derdi. Ama müziğimiz insandan insana geçen bir şeydi ve bu da bizim başımıza geldi. Solo da yapsan, grup olarak da devam etsen her yaptığın başarısızmış gibi geliyor sana. Çünkü ilk yaptığın o kadar büyüktü ki. Cartel her şeyin üstünde bir şey olarak kaldı.
Şimdi de konserler veriyorsunuz. Hatta Türkiye’ye de geldiniz geçtiğimiz haftalarda. O konserler nasıl geçiyor? Konserlerimiz çok güzel geçti. Cartel grubundan tek aktif üye ben ve Kabus Kerim kaldık. İnsanların organizasyonların bu havayı, bu tadı istemesi çok güzel. Biz de onlarla buluşmaktan çok memnun kaldık. Cartel şarkılarının her zaman için bir gizemli gücü var. O naif, plansız, hesapsız, büyük bir medya gücü olmadan birden patlayan bir şeydi. Grubun içinde olsam ben bile bunların arkasında destekleyen vardır derdim. Yoktu gerçekten. Ne para gücü, ne medya gücü. Bu güzel bir ders oldu. Aslında insandan insana yükselebilen de bir şeyler var. Her şey bir komplo değil, güç ve para değil.
90’larda yaptığınız çıkışla Türkçe rap’e öncülük de ettiniz. Bir açıdan milat olarak kabul ediliyor Cartel’in çıkışı. 90’larda sizin yaptığınız rap'le bugün yapılan rap'i nasıl kıyaslarsınız? Çünkü siz çıktığınızda biraz hırçın, bir derdi olan, bir tepki anlatan bir rap vardı. Şimdi biraz daha sözler softlaştı, müzik daha bir arabesk namelerle doldu gibi… Bambaşka bir hal aldı ortam. Eskiden bizim yaptığımız müzik hiç yoktu diyebiliriz. Almanya’da o dönem ırkçı saldırılan oldu ve o da bizim albümümüze yansıdı. Türk'üz, gurbetçiyiz vurguları buradan kaynaklandı. Almanya şimdiki gibi değildi o zaman. İki buçuk milyon Türk yaşıyordu. Ama belli olmuyorduk, fark edilmiyorduk. Burada zaten yok gibiydik ve bu kadar güçlü bir şeye ihtiyaç vardı. Irkçı saldırılar da gelince bir tepkiye götürdü bizi. Rap’te sosyal haksızlıklara karşı çıkma var. Bir tepki müziği. Hayatı anlatan her şey mümkündü. Yıllar içinde rap yaygınlaştı. Bugünkü raple o zamanki rapin bir alakası kalmadı bence. Popvari olmasında sorun yok. Gençlerin ilgisini almak sosyal konularla zor. Artık efekte dönüştü. Çarpıcı sözler olacak, küfürvari şeyler olacak ki ilgi çeksin. Gençleri de suçlamıyorum. Ortamda ne tutuyorsa onun gibi olmaya çalışırsın. Bu doğal bir şey. Ama artık kalıcılığı kalmadı. O yüzden bir 90’a dönüş havası var Almanya’da da Türkiye’de de. Dünyada da böyle bir trend var. Hoşumuza gitmeyebilir ama dinleyici ne isterse o daha öne çıkıyor. Mesela hiphop kültürü dediğimiz şeyin içinde dj'lik, grafiti, rap söylemek var, break dance var. Konser gibi olurdu. Herkes yeteneğini gösterirdi. Büyük şirketler içine girince daha çok içgüdü basitleştirmesine dönüştü.
O yıllarda bir albüm çıkarma yarışı da vardı. Ama bugün bir tekli yetiyor. Bu, işleri kolaylaştırdı mı? Dijital müzik dinleme şekli hayatlarımıza girince piyasada her şey değişti diyebilirim. Albüm olmadan olmuyordu eskiden. Albüm yapmak büyük bir harcama, zaman, emek. Bunların artık böyle olmaması bir yandan rahatlatıcı, ama artık müziğinizi duyurmak da o kadar zor. Her yerde böyle. Eskiden Beyaz Show, Okan Bayülgen vardı. Onu herkes izliyordu, dolayısıyla takip ediyordu. Şimdi takip etmediğin şarkıcının farkında bile değilsin. Yaşıyor mu ne yapıyor diye düşünüyorsun yani hiçbir ortak noktamız yok artık herkesi birleştiren. Mesela müziği hiç bırakmadım, geçen sene 3-4 single çıkardım. Ama bana gelip “Sen müziğe devam ediyor musun?” diyenler oluyor. Net bir şekilde takip etmiyorsan duyurulmak zor bu ara. Ama albüm konusundan da kurtulmak daha rahatlatıcı. Çünkü hızlı tüketime dönüştü. 3 ay sonra eskiyor artık. Ayrıca dijital bir müzisyen kafası için sıkıntılı bir durum. “Banane tıklanmadan” da diyebilirsin. Eski dönemden gelenler böyle şeylerle uğraşmak istemiyor ki. Sanatçı daha iyi bir şarkı yapayım diyor yani. “Banane onun dijital bağlantılarından” diyorsunuz. Ama artık öyle bir şeye dönüştü. Süreklilik her zaman ön planda. İyi ya da kötü diyemiyorum, gelişme buraya getirdi. Peki 90’lardan bugüne hangi şarkı aklınızda kaldı desek ne olurdu bu? Ben büyük bir Barış Manço hayranıyım, o zaten her zaman öyledi. Şarkıları zamansızdı. Ama Rafet El Roman “Seni Seviyorum” diyebilirim. Konsere giderken onu radyoda duyunca “Aa, o da Almanya’dan gelmiş” demiştik. Bu yüzden aklıma o geldi. ERCİ E. SÖYLEŞİSİNİN TAMAMINI BURADAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ (TIKLA-DiNLE) Albüm, her cumartesi 9.15'te, pazar 19.15'te NtvRadyo'da.